KOBİ Tanımları
Hazine Müsteşarlığı'nın verilerine göre; imalat sanayinde faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında, arsa ve bina hariç, makine ve teçhizat, tesis, taşıt araç ve gereçleri, demirbaşlar vb. toplamının net tutarı 400.000 YTL'yi aşmayan;
• 1-9 işçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli,
• 10-49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli,
• 50-250 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli işletmeler olarak tanımlanıyor.
• En fazla 400.000 YTL tutarında sabit yatırım harcaması yapan işletmelerin tüm yatırımları KOBİ kapsamında değerlendiriliyor. Swiss Replica Watches
Dış Ticaret Müsteşarlığı tanımına göre, imalat sanayinde faaliyet gösteren,1-200 işçi çalıştıran, gerçek usulde defter tutan, arsa ve bina hariç sabit sermaye tutarı bilânço net değeri itibariyle 2 milyon ABD doları karşılığı YTL'yi aşmayan işletmeler, KOBİ olarak tanımlanıyor.
KOBİ'lerin Türkiye Ekonomisindeki Gücü
Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBİ) 'dünya ekonomisinin dinamosu' olarak tanımlanıyor. Bunun en önemli nedeni, değişime büyük işletmelere göre çok daha hızlı adapte olabilmeleri, daha az yatırımla daha çok üretim, ürün çeşitliliği ve istihdam yaratmaları. Yapıları itibariyle ekonomik dalgalanmalardan daha az etkileniyor, talep değişiklikleri ve çeşitliliğine daha kolay uyum gösterebiliyorlar. Teknolojik yeniliklere daha yatkınlar; bölgelerarası kalkınmanın dengeli bir yapıda sürmesini sağlıyorlar. Gelir dağılımındaki çarpıklıkları asgariye indirirken, ferdi tasarrufları teşvik ediyor, yönlendiriyor ve hareketlendiriyorlar.
Bunun yanında, büyük sanayi işletmelerinin vazgeçilmez destekleyicisi ve tamamlayıcısı olarak rol alıyorlar. KOBİ'ler, politik ve sosyal sistemlerin de denge ve istikrar unsuru. Demokratik toplumun ve liberal ekonominin temel taşlarından biri.
Dünya ekonomisinden verilecek bazı rakamlarla, tüm bu saptamaların rasyonelliğini gözler önüne sermek mümkün; KOBİ'lerin ABD ekonomisinde üretim payı yüzde 36.2, Almanya'da 49, Japonya'da 52, Fransa'da 54. Yatırımlardaki oranlara baktığımız zaman, ABD'de yüzde 38, Almanya'da 44, Japonya'da 38 olarak görüyoruz. Türkiye'deki işletmelerin yüzde 99,5'i, istihdamın yüzde 64'ü, yaratılan katma değerin yüzde 36'sı KOBİ'lere ait. Kısacası KOBİ'ler, küresel dünyanın güçlü ekonomileri arasında yer almak için çalışan Türkiye'nin en önemli gücü…
Basel II Standartlarına Göre KOBİ Olma Şartları
Ülkemizde şimdiye kadar yapılan KOBİ tanımlarından farklı olarak, Basel II'de, sermaye yeterliliğini belirlemek için kullanılan ‘standart yöntemde’ KOBİ sınıfının sınırları, firmaların yıllık toplam satış cirolarına göre belirlenmeye başlanacak. KOBİ; toplam cirosu 50 milyon euro'yu geçmeyen firmalar olarak tanımlanıyor.
Bu KOBİ tanımına bağlı olarak, 'perakende-kurumsal' ayrımı ortaya çıkıyor. Yıllık cirosu 50 milyon euro veya daha az olan bir işletme, bir bankadan 1 milyon euro'nun üzerinde kredi kullanırsa, o bankada “Kurumsal KOBİ” olarak, diğer bir bankadan da 1 milyon Euro'nun altında kredi kullanırsa o bankada da “Perakende KOBİ' olarak dikkate alınacak ve farklı risk ağırlıklarına tabi tutulacak. Değerlendirmede kullanılacak risk ağırlıkları da bu 2 bankanın sermaye yeterliliği için kullandığı yönteme göre farklılık arz edecek.
Replica Watches KOBİ'nin kredilerinin toplam 1 milyon euro'yu geçmesi halinde, kurumsal portföy içerisinde değerlendirilerek, kendisine dış derecelendirme kuruluşları tarafından verilen derecelendirme (rating) esas alınacak. Derecelendirme sistemi nedeniyle de, artan kredi maliyetlerine maruz kalabilecek. Bu durum, özellikle yüksek tutarlı kredi kullanan firmaları etkileyebilir.
Derecelendirilmemiş kurumsal firmaların risk ağırlığı ise yüzde 100 olarak alınacak. Türkiye'de firmalarımızın büyük çoğunluğunun dışsal derecelendirme notu yok. Dolayısıyla üst denetçi mercii, bankalara portföylerindeki firmaların kredi notlarına bakmaksızın, tamamı için yüzde 100 risk ağırlığı kullanma izni verebilir. Bu durumda, bankaların kredi notu olan firmalar için kredi notu, derecelendirilmemiş firmalar içinse yüzde 100 risk ağırlığı uygulama yoluna gitmeleri gerekecek.
Öte yandan, BDDK'nın gözetiminin ve perakende portföyde yer alan firmaların geçmişteki temerrüt durumlarının incelenerek, bu firmalara uygulanan standart risk ağırlığının artırılabileceği de unutulmamalı. Ayrıca Basel II'de bankaların içsel derecelendirme yöntemini kullanmaya teşvik edildikleri ve geçiş aşamasından sonra bu yöntemin kullanılmasının daha hassas risk ölçümüne olanak tanıyacağı gerçeği de göz ardı edilmemeli. Bunlara ilave olarak, zamanla bankalardan kredi kullanan firmalarla ilgili bazı bilgiler Kredi Kayıt Bürosu sistemi içinde yer alacak. Bilgilerin bankalarca paylaşıldığı bu sistemde, firmaların kullandıkları krediler yakından takip edilebilecek.
Kurumsal portföyde değerlendirilen ve dışsal derecelendirme notuna sahip olmadığı için yüzde 100 risk ağırlığına tabi olacak olan bir firmanın risk ağırlığı, ülke risk ağırlığından daha iyi olamayacak. Eğer firmanın rating notu varsa, ülke risk ağırlığından daha iyi bir dereceye sahip olabilir. Bununla birlikte Basel II'ye uyumla firmaların dışsal derecelendirmeye tabi tutulmaları ve şeffaflaşmaları, AB'ye üyelik sürecinde yabancı sermaye girişinin ülkemizin yurtdışı borçlanma maliyetini de düşürmesiyle, ülke notumuz iyileşecek ve risk ağırlığı yüzde 100'ün altına (yüzde 50, yüzde 75 seviyelerine) inebilecek. Firmalara uygulanacak risk ağırlığı da bu seviyelere indiğinde, bankalar daha az sermaye tutacaklar. Kredi faiz oranlarında ciddi düşüşler olabilecek ve bu da kredi kullanan firmalara büyük avantajlar sağlayabilecek.
İşte bu nedenlerle, Basel II'ye uyum sürecinde yapması gerekenleri planlayıp hazırlayan firmalar, yakın gelecekte çok önemli avantajlar sağlayabilecekler.
KOBİ'lerin Derecelendirilmesi Ve Derecelendirme Notunun Etkisi
BASEL II'de, verilen kredinin, kime verildiğinin riskinin ölçülmesinde kullanılan kriter, firmanın derecelendirme notudur. Firmanın finansal (bilanço, gelir tablosu gibi finansal verilerinin değerlendirilmesi) ve niteliksel (yönetici ve ortakların geçmişi, ithalat-ihracat, pazar payı vb.) faktörlerinin değerlendirilmesi sonucu oluşan derecelendirme notu, bu firmaya verilecek kredinin taşıyacağı riski gösteriyor. Bu işlemin sonucu bankanın tutması gereken sermayenin belirlenmesinde girdi olarak kullanılır. Yani kredi verilen firmanın derecelendirme notu düştükçe banka hem daha çok risk alacak, hem karşılık olarak daha çok sermaye tutacak ve daha çok kaynağını getiriden mahrum bırakacak.
Bir rating sistemi kullanılmasındaki amaç, firmanın taşıdığı riskleri ölçmektir. Bu amaç doğrultusunda firmaların rating’lerinin 'güncel' olması çok önemlidir. Yani bankalar, belli dönemlerde firmaların derecelendirme notlarını güncelliyor olacaklar. Bu kapsamda, firmalardan bilgiler talep edilecek. Bugün öngörüldüğü haliyle, ratinglerin yılda en az 1 kez güncellenmesi uygun görülüyor.
Firmaların risklilik seviyesinin ölçümünde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, Basel II kapsamındaki Standart Yöntem'de 'Perakende' sınıfına giren firmalar için standart bir risk ağırlığı uygulanacak (yüzde 75).
KOBİ'lerin Neler Yapması Gerek?
Önümüzdeki dönemde finans sektörünün sağlıklı risk ölçümüne ağırlık veren ve bu ölçümlerin sonuçlarına göre fiyatlama yapan bir yapıya kavuşması kaçınılmaz. Dış kaynak ihtiyacının en üst seviyede olduğu KOBİ'ler de doğal olarak bu değişime ayak uydurmak zorunda kalacak.
Türkiye'deki reel sektörün yüzde 95'ini oluşturan KOBİ'ler, büyümenin lokomotifi konumunda. Diğer taraftan kırılgan yapıları, gelişmiş ülkelerdeki örneklerinin aksine, bu büyümenin sağlam temellere oturmasını engelliyor, dönem dönem GSMH'da büyük iniş ve çıkışların oluşmasına neden oluyor.
Türkiye'de 2003 yılında kayıt dışılığın yüzde 66'lara kadar yükseldiği görülüyor. Bu oran, risklerin yarısının kayıt dışında kalması ve bankaların bunları ölçememesi olarak ifade edilebilir. Yasal otoritelerin de önemle üzerinde durduğu risk odaklı bir finansal sektör yapılanmasında, bankalar doğal olarak ölçemedikleri işletmelere ait bu riskleri almak istemeyecek veya yüksek fiyatlarla alacaklardır.
Neticede finansal sektördeki sermayenin azlığı, yüksek fiyatla alınan bu risklerin dahi kısıtlı olmasına neden olacak. Kayıt dışılığın bu kadar büyük olması, aldığı riskleri iyi ölçemeyen finansal şirketlerin korumacı bir yapı ile hareket etmesine ve fiyatlamada bir emniyet marjı bırakmasına neden oluyor. Önümüzdeki dönemde riske odaklanmanın, yasal otoritenin zorlayıcı tedbirlerinin de etkisiyle artacağı kaçınılmaz bir gerçek.
Ülkemizde risk odaklı yaklaşım hızla kabul görürken, bu anlamda bir çözüm ancak bilinçlenme ile sağlanabilir. Bu şeffaflık ve kayıt düzenindeki bilinçlenmenin, ekonomideki büyüklükleri de göz önüne alındığında, KOBİ'lerden başlaması gereğini ortaya koyuyor. KOBİ'ler hem fiyatlama avantajlarından yararlanabilmek, hem de banka kaynaklı fonlar bulabilmek için, kayıt düzenlerini geliştirerek, işletme faaliyetlerini kayıt içine almak, bu kayıtları da eksiksiz bir şekilde bankalarla paylaşmak durumunda kalacak.
Benzer uygulama ve farklı ülke deneyimlerinden de görülebileceği gibi, KOBİ'lerin bu süreçte yapacağı tüm bu yatırımların belli bir maliyeti var ve bu yatırımlar ancak uzun bir dönem içinde gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla gerekli yatırımlara zamanında başlamayan KOBİ'ler bu yatırımlar için gerekli kaynakları bulmakta zorlanabilir ve kaynak bulmak konusunda içinden çıkılmaz bir kısır döngüye girebilirler. Firmalar kayıt düzenlerini gözden geçirerek düzenli bir yapıya kavuşturmalı ve şeffaflık sağlamalıdırlar.
Hazırlık İçin Neler Yapmak Gerekiyor?
• Esas faaliyet konularında çalışılmalı,
• Sermaye yapısı sağlamlaştırılmalı,
• Kayıt dışı işlemler kayıt içine alınmalı,
• Uluslararası standartta, şeffaf mali tablolar hazırlanmalı,
• Bu doğrultuda da raporlama ve veri tabanı konularında gerekli teknoloji yatırımları yapılmalı,
• Özellikle finansman ve muhasebe konusunda uzman insan kaynağına yatırım yapılmalı,
• ‘Kurumsal yönetim’ kültürü, en üst düzey yöneticilerden tüm kurum çalışanlarına kadar yaygınlaştırılmalı,
• BASEL II ile meydana gelecek değişikliklerin KOBİ'lere yönelik etkilerinin farkında olunmalı ve bu doğrultuda da aksiyon alınmalı.
KOBİ'lerin Karşılaşabilecekleri Zorluklar Neler?
Basel II'nin getirdiği düzenlemelerin 2007 yılında yürürlüğe girmesi planlandığından, KOBİ'ler değişim amacıyla yatırım yapmaya başlamak için mutabakatın tamamlanmasını beklememeli. Bunun yerine, nerede eksiklikleri bulunduğunu analiz etmeli ve kritik iş planlarını hazırlamaları gerek. Sözkonusu hazırlık sürecinde, KOBİ'lerin karşılaşabilecekleri sorunlar ise şöyle sıralanıyor:Finansman: KOBİ'ler faaliyetlerini öncelikli olarak özkaynaklarıyla finanse ediyor, yeterli olmadığı noktada ticari bankaları kullanıyorlar. Diğer finansman araçları ise, göreceli olarak daha az tercih ediliyor. KOBİ'ler işletme faaliyetleri sırasında en çok finansman sorunlarıyla karşılaşıyor. Bu sorunların temelinde KOBİ'lerin özsermaye yapılarının zayıflığı yatıyor. Bağımsız derecelendirme kuruluşları ile bankalar tarafından derecelendirmeye tabi tutulacak olan KOBİ'lerin değerlendirilecek olan özelliklerinin başında, sahip oldukları işletme sermayesi var. Güçlü sermaye yapısına sahip KOBİ'lere verilen kredilerin maliyetleri, diğer KOBİ'lere verilen kredilerle karşılaştırıldığında daha düşük olacak. Bu yapı, doğal olarak güçlü sermayeli KOBİ'lere avantaj sağlayacak.
Yaşanan sermaye sorunlarıyla birlikte, KOBİ'lerin yöneticilerinin finansman bilgilerinin yeterli olmaması ve bu konuda yetişmiş eleman istihdam edilmemesi de sorunu derinleştiriyor. KOBİ'lerin hemen hepsinde sahip yöneticiler teknik kökenli olduğundan, finansman ve muhasebe konusunda çok az bilgiye sahipler. Şeffaflık: Basel II'nin getirdiği yeniliklerin başında şeffaflık geliyor. Şeffaflık bankalar ve KOBİ'ler arasında sağlıklı bir işbirliğinin gerçekleşmesi için ön şart olarak görülüyor.
Şeffaflık, gerek KOBİ’lerin, gerekse kurumsal firmaların, sağlıklı bir derecelendirme ve dolayısıyla verimli bir kredi süreci yaşayabilmesi için finansal ve niteliksel bilgilerden oluşan gerekli tüm bilgilerini, bankalara ve bağımsız derecelendirme kuruluşlarına, zamanında, güvenilir ve yeterli bir şekilde sunmasını öngörüyor.
KOBİ'lerimizin zaman zaman farklı merciler için farklı mali raporlar (bilânço, gelir-gider tabloları vb.) üretmeleri sözkonusu. KOBİ bilânçolarının kredilendirmeye uygun olmaması (negatif sermaye, bilânçodaki zarar), kayıt dışı işlemlerin bulunması, derecelendirme aşamasında yaşanacak zorlukların başında geliyor. İyi yönetilen, iyi finanse edilmiş ve gerekli tüm bilgileri zamanında ve yeterli bir şekilde sunabilen KOBİ'ler, potansiyel olarak en iyi dereceyi alarak, en iyi şartlarda kredilendirilme imkânına sahip olacaklar. KOBİ'ler şeffaflığı artırmak için daha fazla finansal bilgi ile daha kapsamlı niteliksel bilgilerini bankalara sunabilmeli.
Risk bazlı fiyatlama ve teminatlandırma: Basel II uygulamalarıyla birlikte, bankaların maruz oldukları riskleri daha iyi ölçmeleri bekleniyor. Bunun için, bankaların risk bazlı fiyatlamayı da hayata geçirecekleri öngörülüyor. Risk bazlı fiyatlama, bankanın daha çok risk aldığı ürünlerde ve düşük dereceli müşterilerde daha yüksek fiyatlama yapması olarak yorumlanabilir. Kredinin türü, vadesi, tutarı da risk bazlı fiyatlamayı etkileyen diğer unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Risk bazlı fiyatlamada zorlayıcı bir diğer unsur da, kullandırılacak krediler için firmaların verecekleri teminatlar.
Dikkat Edilmesi Gerekenler
> Finansman: KOBİ'lerin özkaynak yapılarının zayıflığı (işletme sermayesinin önemi),
> Şeffaflık: Mali tabloların yeknesaklığı, kredilendirmeye uygun olmaması (negatif sermaye, zarar), kayıt dışı işlemlerin bulunması,
> Risk odaklı fiyatlama: Hem kredi kullananın, hem de kredi işleminin riskliliği nedeniyle bankanın risk odaklı kredi fiyatlaması yapması,
> Teminatlar: Piyasa ağırlıklı olarak kullanılan teminatlar yerine, BASEL II (standart yaklaşım) çerçevesinde uygun bulunan teminatlar (Halihazırdaki gerçek müşteri çek ve senetleri ile ortak ve grup şirketi kefaletleri BASEL II çerçevesinde teminat kapsamına alınmadı).
Basel II'ye Geçiş Sürecinde KOBİ'lere Öneriler
Türkiye ekonomisinde önemli yer tutan KOBİ'ler AB'ye giriş ve Basel II sürecinde, uluslararası rekabete hazır olmak zorundalar. Küçüklüklerinin kendilerine sağladığı esneklik ve uyum kabiliyetini en iyi şekilde değerlendirerek rekabet avantajı sağlayabilen işletmeler varlıklarını gelişerek sürdürebilecek, bunu sağlayamayan işletmeler ise, gittikçe büyüyen sorunlarla başetmek zorunda kalacaklar.
Basel II ile birlikte, bankalar kredi tahsis etmeden önce şirketlerin finansal performansı kadar yönetişim performansıyla da ilgilenecekler. Bağımsız derecelendirme kuruluşları ve bankalardan finansal performansları ve yönetişim performansları yüksek olan KOBİ'ler, daha iyi derecelendirme notları alarak daha düşük maliyetli kredi imkânına sahip olacaklar.
Kurumsal yönetişim kalitesi yükseldikçe, finansman imkânı ve likidite artıyor, sermaye maliyeti düşüyor. Dolayısıyla iyi yönetilen şirketler krizlerde sermaye piyasasından dışlanmadan, krizleri daha kolay atlatabilecekler. Sözkonusu kurumsal yönetişimin temel kuralları arasında yer alan kavramlar, KOBİ'lerin Basel II çerçevesinde öngörülen gelişimi ile paralellik taşıyor.